5.20.2015

1

Trendeki Kız- Paula Hawkins




Orjinal Adı: The Girl on the Train
Sayfa Sayısı: 360
Türü: Gerilim (?)


Çevrildiğini duyar duymaz merakla beklediğim, hem yurtdışı kapağına hem de İthaki'nin tasarımına aşık olduğum kitap... Biraz uzatmalı da olsa elime ulaştı ve okudum. Aslında şu an ne hissettiğimi tam bilmiyorum.

Genelde bir kitaba bu kadar bağlanmam ya da ne bileyim, delicesine okumayı istemem ama Trendeki Kız'da beni çeken bir şeyler vardı.

Bitti, hala bunları hissediyor muyum emin değilim.

Ama bir konuda eminim ki, beklentimi yüksek tutmadım. Bir baktım, herkes okuyor, herkes bir fikir beyan ediyor. Sevenler çoğunlukta olsa da bu ilginin abartıldığını düşünenler vardı. Ben sanırım ikisinin arasında bir yerdeyim.

Öncelikle tasarımın ne kadar zekice ve harika olduğundan bahsedeyim. Hem dış cilt hem de iç kapak o kadar güzel ve fotojenik ki, benim gibi yetenek yoksunu biri bile yüzlerce fotoğraf çekmek istiyor ve çektiklerinin de hepsini beğeniyor gibiydi.

Kitabı her gördüğümde heyecanlanmam kesinlikle bununla alakalı. Bir gün kitabım çıkarsa (İçimden bir ses bugünün hiç gelmeyeceğini söylüyor.) kesinlikle böyle görünmesini isterdim.

Eh, gelelim içeriğe. Puntolar tam istediğim boyuttaydı, bunu söylemeden geçemem. Dil, klasik bir çeviri kitabında olduğu gibi. Ağır da değil, basit de. Bazı yerlerde yaptığı benzetmeleri ve aktarımları çok başarılı buldum, bu da Hawkins'i diğerleri arasından sıyıran bir özellik.

Bir de herkes sürekli "Polisiye gerilim severler okuyabilir." diyor. Böylece kitabı okumaya başlarken "Hm, demek ki gizemli işler dönecek, demek ki heyecanlanmam gerekiyor." önyargısına kapılıyorsunuz. Gerilimsever birisi olarak bu kitaba gerilim denemeyeceğinin öncelikle kabul edilmesini istiyorum, lütfen. Geçmişte olan olayların merak edilmesi bir kitabı gerilim kategorisine sokmuyor.

Ben gerilmedim, vallahi bakın. Son 100 sayfada olayı çözmüştüm ve "Eh, peki madem." diyerek okudum. Kendinizi çok büyük bir sır perdesinin içinde bulacağınızı düşünmeyin, zaten karakter sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadarken bazı şeyleri tahmin edebiliyorsunuz.

Kitap Rachel, Megan ve Anna tarafından anlatımların olduğu kısımlar şeklinde ayrılmış. Ana karakter Rachel, nam-ı diğer trendeki kız. Kitap hakkında fikir edinmek isteyenler biliyordur, Rachel her gün trenle bir evin önünden geçiyordur ve evde yaşayan çift ile alakalı bilgiler ediniyor. Daha sonra olaylara dahil olmaya başlıyor falan.

Rachel'dan genel olarak hoşlandım, alkolik bir manyak olabilir ama aldatılmış bir kadındı ve böyle karakterlere hep bir sempatim vardır. Acıma duygusuyla karışık bir sempati duyarım. Megan'dan ve Anna'dan o kadar nefret ettim ki... Ve erkek karakterlerde de pek sevilecek taraf bulamadım. Karakterler genel olarak sevmemenize rağmen bir şeyler size okutuyor ya, bilemiyorum. Sevmeseniz de hak veriyorsunuz. Sevmeseniz de sahipleniyorsunuz. Gerçek hayat da böyle değil mi?

Olay örgüsü çok başarılı bir şekilde işlenmişti. Bir yazarın ilk kitabına göre gayet başarılıydı.

Hala "Gerilim ya resmen gerilim bu kitap." diyenler olacak, arka kapakta da herkes gerilim demiş zaten, içim sıkıldı ljgfdş. Neyse, şarkımı da gerilimcilere özel seçtim, alın bari şarkınız tam olsun dşlfgklf

Şaka maka sevdim ben aslında kitabı ama bir yandan da uyuz oldum, bilemiyorum. Okurken zevk aldım ama, önemli olan da bu.

Zaten ilk cümlesiyle beni esir almıştı. "Her gün önünden geçtiğiniz evlerde aslında neler oluyor?" Bunu görür görmez "Ay gerçekten de, bunu çok düşünürüm biliyor musun?" diyerek sayfayı çevirmiştim. Evet, kitapla konuştum.

PopSugar List şeysini hatırlıyor musunuz? Bence hatırlıyorsunuz. Trendeki Kız için "a book published this year" diyorum, en mantıklısı bu geldi nedense.

Birkaç alıntı bırakıp gideyim. Bu arada artık bir İnstagram hesabım var. Belki takip falan etmek istersiniz bilemiyorum :D

Hala blogda Şu An Okuyorum kısmında Kurtlara Söyle Eve Döndüm duruyor, bence ona başlayayım artık. Bir sonraki yorumda görüşürüz!

Bir geçmişiniz olduğu insanlar sizi bırakmıyordu ve ne kadar çabalarsanız çabalayın, kendinizi kurtaramıyor, özgür kalamıyordunuz. Belki de bir süre sonra çabalamaktan vazgeçiyordunuz.


Hayat bir paragraf değil, ölüm de bir parantez.


5.18.2015

0

Blog Turu- Uykusuz/ Ayça Güçlüten



 Yeni turdan herkese merhaba!

 İkinci gün benim için ayrıldı, sizinle yorumumu ve kitap için binbir çeşit şarkı dinledikten sonra titizlikle hazırladığım playlisti paylaşacağım. Aşağıda Rafflecopter çekilişine katılmayı unutmayın!

 Kitabı dışından başlayarak anlatmak istiyorum. Kapağı çok çok çok mükemmel değil mi sizce de? Aylar önce D&R'da gördüğümde kapağına bayılmıştım ve hemen çevirip arka kapağını okumuştum. Öylesine bir D&R gezmemdi, bu yüzden yanımda yeterli parayla gitmediğim için alamamıştım. Alınacaklar listeme eklemiştim, eh kısmet böyle okumakmış :D

 Kitabın arka kapağını okuduğumda genelin gizem gerilim odaklı olduğunu düşündüm. "Sanırım türlü kabuslar görüyor." diye düşünmüştüm, kitap ile karşılaştığımda kapaktaki beyefendi için.

 Bir kitabı okurken istemsiz olarak konuyu, yazım tarzını ya da kurgudaki gidişatı başka bir kitaba benzetirim. Ama Uykusuz? Hayır, hiçbir kılıf uyduramadım ona. Daha önce okuduğum hiçbir kitaba benzemiyordu. Uyku odaklı kurgular okudum ama burada asıl olay uykunun yokluğu. Bu konu ile ilk kez karşılaştım. Yazım tarzı gerçekten yazara özgü, tamamen farklı bir dilde gibi. Anlatılanlar aktarılırken farklı bir yola başvurulmuştu.

 Levent karakteri, uykusuzumuz. Levent'in uyku bozuklukları, eski hayatı ile başlayan kitap çok farklı bir noktada bitiyor. İtiraf ediyorum, son sayfada olan olayı hala anlayamadım. O kimdi, nasıl ve nereden geldi ve ne alakası var gibi binlerce soru dolandı aklıma. Kitabı rafa kaldırmıştım ama sorularım hala kucağımdaydı sanki. İşte böyle kitaplardan çok hoşlanıyorum, düşündürüyor. "İşte bu da bittiii" diyerek rafa kaldırıp bir başkasına geçemiyorsunuz. Kafanızdaki soru işaretlerine yoğunlaşıyorsunuz. Düşündürmek önemli, kendinizi karmaşanın ortasında bulmak ve zor bir labirenti takip ederek 'uyku'yu bulmak istiyorsanız okumalısınız.

 Normalde kitaplarda cümlelerin altlarını çizmekten pek hoşlanmam ama yavaş yavaş bu alışkanlığı da kazanmaya başladım. Bana kalsa ilk 10 sayfada her yerin altını çizecektim. Dün Batu'nun paylaştığı ön okumayı gördüyseniz bana hak verirsiniz. Kitaptan alıntıları mavi kapaklı alıntı defterime not ettim ve çok sayfamı yedi, söyleyeyim :D

 Sizinle en çok beğendiğim alıntıları paylaşmak istiyorum, söylemezsem içimde kalır vallahi.

Çok çirkindi, haddinden fazla. Öyle kusursuzdu ki hatları gerçekliğin nefis bir katliydi

 Bu alıntı aslında çok şey anlatıyor, bakmasını bilene. Kusursuz olanın çirkin olduğunu söylüyor bize. Çünkü aslolan kusursuzluk değil, kusursuzsa gerçeği katletmiş demekti. Siz siz olun bir cinayet zanlısı olmayın.

"Güzel bir şeyler söyle bana."
Ve şaşırdı, gerçekten şaşırdı. Dahası coşkuyla doldu yüreği. Kadın anladı bu halini.
"Artık bir şeyler söyle."

 Bu alıntı beni o kadar etkiledi ki... Bunu İnstagram hesabımda da paylaşmıştım. Bazen birine "Artık konuş." demek istiyorsunuz, "Artık söyle." Keşke söyleseler.

Kadın ise hiç endişeli görünmemişti.
“Korkma. Kötü bir şey olmayacak. İyi şeyler olacak sana. Sigaran var, değil mi?”
Onlar şehri, şehir onları bir duman içinde unuttu.

 Biz de kendimizi bir müzik listesinin içinde unutalım, ne dersiniz?

1) Xu Xu Fang - Noir State Beach


2) Lykke Li - Sleeping Alone


3) Tj and Cait - Home 


4) Tj and Cait - Rise And Fail


5) Olaful Arnalds - This Place is a Shelter


6) Hozier- Arnonist's Lullaby


7) Maximo Park - Brain Cells


8) Woodkid - The Other Side



9) Bat For Lashes - Sleep Alone


10) Fever Ray - If I Had a Heart


11) Lorde - Ribs


12) Zella Day- East Of Eden



13) Broods- Sleep Baby Sleep



Bulut rahatlığında yataklarınızda hiç uykusuz kalmamanız dileğiyle, sonraki yazımda görüşürüz!

Kitaba puanım: A-