10.03.2015

1

İKBT#10 After - Anna Todd Tanıtımı







Yeni turdan herkese merhaba! Uzun zamandır çevrilmesi beklenen After, sonunda bekleyenlerine ulaştı! Ben de bu turda size Anna Todd hakkında bilgilendirmek için buradayım.

Anna Todd 1989 doğumlu Amerikalı bir yazar.
Çocukluğu Dayton, Ohio'da geçmiş. 18 yaşında evlenmiş ve çeşitli işlerde çalışmış. 2013 yılında Wattpad platformu üzerinden After'ı yazmaya başlamış ve kısa sürede popüler olmuş.

Ben de bir Wattpad kullanıcısıyım ve After'ı bu kadar ünlü değilken de biliyordum. After'ın ilk olarak filme uyarlanacağı haberi gelmişti ve resmen siteye bomba gibi düşmüştü bu haber, çünkü o zamanlarda gerek Türk gerek yabancı yazarların kitapları yayınevleri tarafından keşfedilmişti ancak filme uyarlanacak bir Wattpad kitabı yoktu. Anna bu alanda bir ilkti. Wattpad profiline tebrik mesajı attığımı hatırlıyorum ki hikayeyi bile okumuyordum, başarısı çok ayrı bir şey gibi gelmişti bana :D Anna teşekkür etmişti bana, o ne kadar popüler de olsa gerçekten hayranlarını hiç ihmal etmemeye, onunla iletişim kurmak isteyenleri geri çevirmemeye özen gösteriyor.

After, Simon and Schuster yayınevi tarafından yayımlandı. Birçok ülkede telif hakları satın alınarak çevrildi ve her ülkenin çok satanlarına girdi. Şu an hala New York Times bestseller listesinde.

Kitabın film hakları ise Paramount Pictures tarafından satın alındı. Oyuncular hakkında henüz resmi bir açıklama yok, ancak filmin 2016 yazında gösterime girmesi planlanıyor.

After serisi 4 kitaptan oluşuyor. Sırasıyla

  1. After (2014)
  2. After We Collided (2014)
  3. After We Fell (2014)
  4. After Ever Love (2015)
Anna hakkında daha fazla bilgi almak için ona sosyal medya hesapları üzerinden @imaginator1Dx ismiyle ulaşabilirsiniz!



8.27.2015

8.14.2015

1

İKBT#8 Bahadır Cüneyt Yalçın - Hep Lunapark





Yazar: Bahadır cüneyt Yalçın
Sayfa Sayısı: 260
Yayınevi: April Yayıncılık



 Bahadır Cüneyt Yalçın'ın ikinci kitabı olan Hep Lunapark için başlattığımız blog turunun ilk gününden selam!

 Kitabı okuyalı uzun zaman oluyor ama tamamıyla aklımda diyebilirim. Öncelikle konudan biraz bahsedeyim.

 İrfan Yunus isimli bir adam ve ailesini konu alıyor. İrfan Yunus'un Balkara'da işlettiği bir lunaparkı var. Eski oyuncakları da olsa iç güveysinden hallice işliyor işler. Kitap, İrfan'ın oğlu Zafer'in ağzından anlatılıyor. Temiz bir çocuktu, babası da annesi de iyi insanlardı. Ama o Savaş dayısı yok mu...

 Hikaye Ramazan Bayramı'nda sofrada yemek yerken bir anda gökten bir deniz kaplumbağası düşmesiyle başlıyor. Açıkçası hiç böyle bir giriş bölümü okumamıştım.

 Eğer kitabı almayı düşünüyorsanız inanın bana bunun gibisini okumadınız. Farklıydı, hem de çok. Satır aralarına serpiştirilmiş mesajlar, kişilik analizleri ve çok çok ilginç karakterleri vardı. Ayrıca elinize aldığınızda -ya da devir değişti, kitap sipariş sitelerine girdiğinizde- kapağına bir bakın. Okuduktan sonra aslında kapakta farkına varmadığınız detayları görmeye başlayacaksınız. Atın üstünde 6 numara yazıyor, kuyruğuna da bir şeyler olmuş sanki!

 En sevdiğim karakter kesinlikle Zafer'in Mustafa isimli garip mi garip dayısıydı. Çok çok iyi niyetli olduğu her halinden belli. İçten içte çok da dertli aslında, "saçlarımı bu yollarda döktüm ben!" dediği anlar var. Ayrıca ölen şarkıcılara mektup yazma gibi de nacizane bir alışkanlığı var. Biz de dedik ki, bir günlük Mustafa gibi olalım. Aşağıya mektubumu bırakıyorum, bir sonraki turda -ve ilk yapacağım kitap alışverişimde alacağım Mütevazi Bir İntikam'ın kitap yorumunda- görüşmek üzere!!

Kitaba puanım: A+

 Sevgili Fikret Kızılok;

 Babamla araba şarkılarımızı dinlerken tanışmıştım sizinle. Araştırdığımda daha da güzel şarkılar ve özgeçmişinize ait birkaç bilgiye de ulaştım.

 Son şiirinizi sizi kalp krizinden kurtaran hemşire için yazdınız. Öğrencilik yıllarınızda Aşık Veysel ile tanıştınız. Dışarıdan bakıldığında epey hareketli ve hoş bir hayatınız var ama dertlerin yüküyle ağırlaşan omuzlar olmasa o şiirler, şarkılar yazılamaz değil mi?

 Anınıza birçok şarkıcı, şarkılarınızı tekrar yorumladı. Son şarkınız "Aşk Var Ya" Demir Demirkan tarafından o kadar harika söylendi ki... "Sevda Çiçeği" Mor ve Ötesi yorumu ile tekrar akıllara kazındı. Gönül şarkısını hele de bir Leman Sam'dan dinleyin...

 Keşke aramızda olsaydınız demek istemiyorum, çünkü farkındayım ki doğumun da ölümün de bir zamanı var. En sevdiğim dizelerle veda edeyim o halde...

 Çektiğim acıların demindeyim bu akşam/ Pişman desem değilim/ Bir harmanım bu akşam/ Her gecenin sabahı/ Her kışın bir baharı/ Her şeyin bir zamanı/ Benim dermanım yok 





7.30.2015

1

İKBT#7 Sally Green - Vahşi





Orjinal adı: Half Wild
Sayfa Sayısı: 456
Yayınevi: DEX

 ARKA KAPAK

Senden nefret ediyorlar, senden korkuyorlar...
Çünkü sen bir cadısın, yarı Ak yarı Kara.
Önce seni bir kafese kapattılar, sonra da dünyanın en güçlü cadısını öldürmeye yolladılar; Babanı...
Şimdi kendinden başka kimseye güvenemezsin.
Olumlu şeyler düşünmelisin.
Mesela Annalise'i düşünebilirsin.
Geceleri ne yaptığını UNUT.
Hayır değişmiyorsun,bunu aklından çıkar.
Kimsede olmayan armağanın seni benzersiz kılıyor ve GÜÇLÜ...
Bir de şu sesleri susturabilsen.
tıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstısTISTISTISTISTIS

Serinin ikinci kitabı Vahşi'nin yorumu ile buradayım!

Öncelikle kitapları tamamlanmamış bir seriyi okumanın çok çok kötü bir yanı var: Son kitap çıkana kadar bu okuyucular ne yapacak?

Bela ilk kitap yönüyle olaylara girizgah kısmıydı. Bazı şeyleri anlama ve geride bırakma aşaması gibiydi. Genel olarak üçlemelerin temel özelliklerinden birisi, ya ilk kitap dev bir girizgahtır ve ikinci kitapta şaşkınlıktan kafanızı oradan oraya vuracağınız olayların içine düşerseniz; ya da birinci kitapta tüm aksiyonu tüketip ikinci kitapta dev bir oyalanmanın içine düşer "Bitse de son kitaba geçsem." dersiniz.

Seri için ilk seçenek geçerli. Vahşi'de bittik, delirdik, tırnaklarımızı yiyerek okuduk.

İlk 30 sayfa hızlı hızlı geçeceğiniz kısımlarla dolu. Aynı zamanda Nathan kendine bir çeşit meditasyon uygulamaya çalıştığından hayatındaki olumlu ve olumsuz şeyleri düşünmeye başlıyor; aslında böylece ilk kitabın sonunda ne oldu ne bitti bir yandan hatırlamış oluyorsunuz.

Kitapları art arda okumayanlar için bu kısım bir mücevher değerinde olsa da, ben Bela'yı bitirir bitirmez dakikasına kalmadan elime Vahşi'yi aldığım için, bu kısımlarda biraz sıkıldım.

Sally Green bir George R.R. Martin olmasa da (ve lütfen, kimse onun gibi olamaz) yine de çok rahat ve beklenmedik şekilde "Bu ölürse kitap biter" dediğiniz karakterleri öldürüp hiçbir şey olmamış gibi kurguya devam edebiliyor. Kitapta "hadi canım" diyeceğiniz iki ölüm var bana göre ve birinde diyorsunuz ki "Olamaz, bu kadar kolay olmamalı." Resmen derin bir acı...

Seri hakkında hoşuma gitmeyen tek şey neden sonuç ilişkilerinin zayıf olması. Size farklı bir dünya anlatııyor, bak bunun yeteneği bu, bunu yaparsa şöyle olur deniyor. Sonra durup diyorsun; peki neden? İşte onun cevabı yok. Mesela yukarıda arka kapak kısmını yazmıştım, orada tekrar eden tıstıstıs seslerinin nedenini öğreniyorsunuz. Neden Nathan bu sesleri duyuyor? Bu sorunun cevabı var. Ama neden bu nedenden dolayı duyuyor? Bunun cevabı yok. (Bence siz soruyu anlamadınız ben hiçbir şey olmamış gibi devam edeyim)

Ama bu yön de bir eksiklik sayılmaz çünkü seri henüz tamamlanmadı. Seri sonunda her şeyin nereden gelip neden böyle olduğu açıklanabilir.

Bu kitapta favori karakterim kesinlikle Nathan'dı. Diyorsunuz ki bizim minik oğlan ne kadar da çabuk büyüyor... Nesbitt beni çok güldürdü, seviliyorsun koca adam.

Bu kapak çok çok muhteşem, demezsem gönlü kalırdı :D

Dil yine akıcı, kurgu daha hızlı ve daha değişkendi. Sonu hepimizi şoka uğrattı. ALLAH BELANI VERSİN ANNALISE.

Serinin son kitabının ismi "Half Lost" olarak belirlendi ve 29 Mart 2016 için tarih verildi. Şaka mı bu? Birisi şaka desin. O kadar nasıl bekleyeceğiz :O

Kapağı henüz yayınlanmadı ancak rengin turuncu olacağı yönde rivayetler var. (Bence uydurdular fgklş) Sanırım böyle düşünmelerinin nedeni ilk kitabın kırmızı, ikincinin yeşil renge sahip oluşu. Hani kırmızı+yeşil turuncudur ya, anladınız.

Bela'yı okursanız Vahşi'yi okumanız şart. Daha sonra yeni kitabı bekleyenler kulübü üyesi olarak size kocaman bir "Hoşgeldin!" diyebilirim.

Benden bu kadar. Seriyi kazanma şansını sakın ama sakın kaçırmayın! Sonraki turda görüşmek üzere!

Kitaba Puanım: A+

7.26.2015

0

İKBT #7 Sally Green - Bela



Orjinal Adı: Half Bad
Sayfa Sayısı: 391
Yayınevi: DEX

Arka Kapak

Sen bir cadısın, yarı Ak, yarı Kara.
Okuyamıyor, yazamıyorsun ama iyileşiyorsun hızla.
Karanlık çökünce kapalı bir yerde kalırsan hasta olursun.
Annalise'e çok aşıksın ama Ak Cadılardan nefret ediyorsun.
On dört yaşından beri bir kafesin içinde tutsaksın.
Kaçmalı ve o korkunç, katil babanı bulmalısın.
Bunu başarmalısın, on yedinci yaş gününden önce hem de.
Çünkü sen yok edilmesi gereken bir BELA'sın.

İskambil Kartları'nın Dex yayınların sponsorluğundaki turundan herkese merhaba!

Bu turumuzda orjinal adıyla "Half Bad Trilogy" bizimse Bela üçlemesi dediğimiz serinin ilk kitabı olan Bela'nın yorumuyla geldim.

Kapakta orjinale sadık kalınmış ve ben kapağa bayılmıştım. Ama sanki bana daha çok bilim kurguya yakışır bir kapak gibi geldi, nedenini bilmiyorum :D

Benim için bir kitabın en önemli özelliklerinden birisi arka kapak yazısıdır. Arka kapakta ya gerçekten severek okuduğum King, Gerritsen gibi yazarların kitap hakkında yorumlarını görürsem o kitabı kesinlikle okumak isterim; ya da arka kapak benim için yeterince çarpıcıysa. Bela'yı okurken birkaç kez dönüp arka kapağı okudum. Bilemiyorum, o kadar güzel ki. Oysaki sıralı kısa cümlelerden ibaret. Ama çok farklı bir etkileyiciliği olduğunu düşünüyorum.

Ön kapakta yazan söz, aslında her şeyi özetler nitelikte. "Kimse istemiyor. Herkes peşinde." Bu kesinlikle ve kesinlikle baş karakterimiz Nathan'ı anlatan bir cümle! Nathan belanın ta kendisi.

Seri hakkında hiçbir bilgisi olmayan için; fantastik türünde. Cadılar konu alınmış ancak benim izlediğim ya da okuduğum cadılardan çok daha farklı yönleri de var. Özellikle Marcus gibi bir karakteri başka bir yerde bulamazsınız, söyleyeyim.

Dil akıcı ve güzeldi. Başları o kadar çarpıcı gelmişti ki yazarın diline hayran kalmıştım. Üstelik Bela yazarın ilk kitabı. İlk kitap her zaman için acemilik ürünüdür ancak Green'in acemiliği böyleyse ustalığını merak ediyorum.

Kitabın orjinal adı Half Bad. Yarı Kötü gibi bir çeviri yerine bu tercih edilmiş ancak Bela da uygun bir isim. Nathan cidden bela çünkü, göreceksiniz :D

Kitapta en sevdiğim karakter Arran'dı. Çok fazla gözükmedi ama birkaç sahnede beni etkilemeyi başardı. En ilginç bulduğum karakterler ise Marcus ve Celia. Marcus'un bu kadar delice yeteneklere sahip olması ve herkesin ondan korktuğu efsanevi bir kişilik oluşu çok hoşuma gitti. Celia ise, bilemiyorum. Her zaman tek başına savaşan kadın karakterler bana çok güçlü görünmüş ve hoşuma gitmiştir.

Turun ilerleyen zamanlarında sizinle Vahşi yorumumu da paylaşacağım.BU SERİ ÇOK DELİCE İLERLİYOR!

Kitapları kazanma şansını yakalamak için Facebook ve Instagram çekilişlerine katılmayı unutmayın. bu seri kaç-maz!

ALINTILAR






7.03.2015

0

İKBT #6 Süper Dadı - Betül Güçlü




Sayfa Sayısı: 264
Tür: Romantik Komedi
Yayınevi: Müptela Yayınları


 Yepyeni bir tur, yepyeni bir kitapla karşınızdayım. Kargolar hep bana geç geldiği için turlarda son günlere kalmaktan ölmüştüm, ikinci gün beni gördüğünüze şaşırdınız mı?

 Şimdi ben açık açık konuşacağım, dobralığım hep bahsedilen bir özelliğimdir; seveni de var sevmeyeni de.

 Malum ygs, ben şimdiden sosyal ortamlardan gerisin geri çekilmeye başladım. Tur kitaplarını sonradan öğreniyordum bir ara. "Süper Dadı turu alındı." denince "Süper Dadı ne ya?" diye tepki vermiştim. Sonra Wattpad kitabı olduğunu öğrenince bir ön yargı daha yapıştırıverdim. Genelde basılan Wattpad kitaplarından pek hoşlanmıyorum, bana hitap ediyor. Bazılarının gerçekten sadece Wattpad'te kalmasını çok isterdim ama neyse, konumuz bu değil.

 Velhasıl kelam, kargom geldii ben Süper Dadı'yı gördüm. Konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu ve Wattpad'te iken okumuş olanlara biraz danıştım. Hala bende bi ön yargı var ya, dedim sizce sevebilecek miyim ben bunu, bitirebilir miyim kitabı. Bitirdim efendim, hem de bir gün gibi kısa bir sürede.

 Kitabı elime alınca güzelce bir dışını elden geçirdim. İlk kez cilt kısmı kabartmalı bir kitaba denk geldim. İç kapağı da çok tatlıydı. İçini karıştırınca çizimleri gördüm, bir de baktım puntoları kocaman. Dedim ki dur şu dizinin bölümü dolana kadar okuyayım.

 Yaz tatili falan ama her gün erken kalkıp kursa gidiyorum ve eve gelince direk dersin başına oturuyorum. Bu yüzden mod düşüklüğünden de kaynaklanan dehşet mi dehşet bir reading slumpın içindeydim. Vallahi çekti aldı beni bu durumdan.

 Bazı yerlerden resmen kahkaha attım. Özellikle bazı olaylara karakterlerin verdiği iç tepkilere yıkıldım şsdjfşds. Ya ben çok sevdim ama bu kitabııı.

 Karakterlerin gerçekçi tavırları olsun, insan sevgisinin bu kadar ön plana çıkarılıp entrikadan uzak aslında olması gereken bir dünyayı anlatması olsun, her zaman güven duygusunun sınırsızca ve karşılık beklemeksizin verileceği olsun; çok güzel işlenmiş.

 Kitabın konusundan çok da bahsetmek istemiyorum, hatta benim gibi "Of bn okumm bnu bu ne.s" tepkisiyle başlayın. Sonra kafanıza vura vura seveceksiniz cidden dfşglkfd.

 Ya ben çok sevdim, aşırı sevdim. Bence çok güzel.

 Müptela Yayınları kitap için çok çok tatlı bir video yapmış, çok çok sempatik. İzleyin, izletin.
Kitabı da okuyun okutun ve Süper Dadı'mız Efran'a aşık olun *-* Çocukları seven ve şebeklikte sınır tanımayan bu beyi nikahıma almayı çok isterim dflksds

Kitaba puanım: A - 

6.24.2015

0

İKBT #5 Zincirlenmiş Kalpler- Büşra Toraman










Sayfa Sayısı: 484
Tür: Fantastik
Yayınevi: Ephesus Yayınları

 Merhaba, bir turda daha birlikteyiz!

 Herkesin zamanı bol, Ramazan başladı başlayalı herkesin elinden kitap düşmüyor. Sürekli etkinlikler, kitap yorumları falan. Gördükçe üzülüyorum vallahi, ben YGS kursuna gidip gelirken, tempoya yavaştan girip bir yandan orucu götürmeye çalışırken kitaplar elimde sürünür hale geldi. Bu yüzden Zincirlenmiş Kalpleri okumak zamanımı aldı.

 Direkt olarak kitaba suç atmak istemiyorum, belirli bir tempodayken vakit bulsanız bile kitap okumak istemeyebiliyorsunuz. Şahsen ben bazen "Kaldırın onları sayfa bile görmek istemiyorum." moduna girebiliyorum. Neyse :D

 Kitabı yorumlamaya her zamanki gibi kapağı ile başlıyorum. Zincirlenmiş Kalpler ciltli bir kitap ve cilt üzerindeki baskı kapağı, kitabı almadan önce çok hoşuma gitmişti. Çok ayrı bir havası vardı bana göre. Kitabı okurken "Acaba ne kadar uygun?" diye sorguladım bir müddet ama buna rağmen gayet hoş bir kapak. Cilti çıkardığınızda altında kalan kalın kapak lacivert rengi, biraz daha açık gibi. O kadar hoş bir rengi var ki anlatamam. Bu görüntüye ba-yıl-dım!

 Büşra Toraman'ı Wattpad'te duymayan gerçekten çok az insan vardır. Fantastik türünde yazdığı birçok kitapla tanınsa da Amazon Serisi hiçbir sosyal platformda yayınlanmadı. O yüzden ne karakterlere ne de konuya aşinaydık.

 Kitap, seri isminden de anlaşılacağı üzere olay örgüsü bakımından amazonlarla alakalı. Amazon kültürünü daha modern bir hava içinde tanıyorsunuz, ama kendinizi en baştan amazon dünyasının içinde bulmuyorsunuz.

 Gregg isimli ajanımız bir üniversitede sırası üstüne işlenen cinayetleri araştırmak üzere o üniversiteye eğitim görevlisi olarak gönderiliyor. Katil arkasında hiçbir iz bırakmıyor, kameralarda görünmüyor. Favori türüm suç/ gerilim tarzı olduğundan kitaba başlar başlamaz içim kıpır kıpır oldu. "Nasıl çözümlenecek, burada bir ipucu var mı, kim bu katil?" gibi bir dolu soru kafamda beliriyordu. Ben kendimi öylesine kaptırmıştım ki, katil kitabın ortasında ortaya çıkıp olay bambaşka ve fantastik bir olaya bağlanınca kitabı bırakmak istedim. Sanki her şey çözümlenmiş ve bundan sonrası önemli değilmiş gibi hissettim ama asıl olay asıl o zaman başlıyordu.

 Sonra dedim ki "Cansu sen deli misin? Bu cinayet kitabı değil ki, kitabın suçu ne?" Ve işte bu gazla bıraktığım yerden devam ettim. Spoiler vermemek adına fazla konuşamıyorum ama cinayet sonrası olaylar bana göre biraz daha yavaş ilerledi. Kat edilen yollar, yeni insanlarla tanışmalar derken hafif bir içim geçer gibi oldu. En nihayetinde kitabı bitirdim ve "Burada bitirilir mi gerçekten?" dedim. En sonda yarım bir cümle olsa bile bu tepkiyi vermezdiniz.

 Kitap yabancı karakterlerle işlenmiş ancak yazar bir Türk. Genelde böyle durumlarda hemen "Bakalım diyaloglar ne kadar gerçekçi." diyorum. Diyaloglarda hiçbir sorun yoktu, hatta kitapta en çok hoşuma giden şeylerden birisi buydu. Yazarın dili de akıcı ve sadeydi. Zaten bu tür kitaplarda edebi bir anlatım olması beklenemez.

 Amazonları duymuştum ancak ne onlarla ilgili bir film izlemiş ne de kitap okumuştum. Kültürlendim :D

 Şuraya da karakter kartlarını bırakayım, kitabımızı biraz daha tanıyın. Daha sonra görüşürüz!







Kitaba puanım: B-

6.09.2015

1

Blog Turu- Jacquelyn Frank/ Jacop (Yazar Tanıtımı)



Jacquelyn Frank 22 Şubat 1968 New York doğumlu. Yazarımız New York Times çoksatanlar listesinde 8 numaraya kadar yükselmiş. Ayrıca Amerika'da paranormal romantik dalında verdiği eserlerle tanınıyor. Frank bildiği yoldan şaşmamış, tüm eserlerini bu türden vermiş.

Frank, hayatını yazmaya adamış diyebilirim. Öncelikle turunu yaptığımız Jacob kitabının içinde barındığı seriyi, sonra yazarımızın diğer serisini anlatarak başlayayım.



The Nightwalkers (bizdeki adı ile Gece Gezginleri) serisi 6 kitaptan oluşuyor. Önceki tur arkadaşlarımın da yorumlarında görmüşsünüzdür, Jacob bir iblis. Seri ön plana çıkmış tüm iblisleri anlatıyor diyebiliriz.

Kitaplardaki olaylar birbirinden biraz bağımsız ilerliyor ancak tüm karakterlerin birbiri ile ilişkisi var.

Gece Gezginleri serisi
1) Jacob
2) Gideon
3) Elijah
4) Damien
5)Noah
6)Adam


Çoğu karakter ile zaten ilk kitapta tanışıyor ve özelliklerini öğrenmiş oluyorsunuz.

Yazarın bir diğer serisi ise The World of Nightwalkers. Ne kadar isminde "Nightwalkers" kelimesi geçse de bu seri Gece Gezginlerinden bağımsız. Kendi içinde dört kitap şeklinde ve seri devam tamamlandı.

The World of Nightwalkers
1) Forbidden
2) Forever
3)Forsaken
4) Forged



Yazarımızın kendini yazmaya adadığını söylemiştim, öyle ki yılda 4 kitap yayımladığı zamanlar var (2011 ve 2012 yılları mesela)

Shadowdwellers serisi bir üçleme ve üç kitabı da 2009 yılında çıkmış: Ecstasy, Rapture, Pleasure.
Son olarak yazmaya devam ettiği seri ise Immortal Brothers. Seri hala devam ediyor. İlk kitabı Cursed by Fire adı ile satışa sürülürken ikinci kitabın adı Cursed by Ice olarak belirlendi ve bu iki kitap da 2015 yılında satışa sunuldu. Cursed of Ice satışa çıkalı neredeyse 10 gün oluyor hatta :D Ve yazarımızın kendine ait internet sitesinde serinin sonraki kitabı Bound by Sin için bir sayaç var: 112 gün kalmış sdljhfk



Daha fazla bilgi ve kitapların tanıtımlarını okumak için http://www.jacquelynfrank.com/ adresini ziyaret edebilirsiniz. Bir sonraki turda görüşmek üzere! ^^

6.04.2015

1

Ben Ölmeden Önce- Lauren Oliver




Orjinal Adı: Before I Fall
Sayfa Sayısı: 494
Tür: Genç Kurgu

 Belki sen beklemeyi göze alabilirsin. Belki senin için bir yarın var. Belki senin için bin, üç bin ya da on bin yarın var; banyo yapabileceğin, yuvarlanabilceğin, parmaklarının arasında kum taneleri gibi kaymasına izin vereceğin kadar çok zamanın var.
 Ama bazılaırmız için yalnızca bugün var. Ve gerçek şu ki, hiçbir zaman, ne kadar zamanın olduğunu gerçekten bilemezsin.

 Bu kitabın yorumunu nasıl yapacağım hakkında çok düşündüm. Bazı şeyleri tarif etmekte gerçekten zorlanan biriyimdir.

 Kitaba başladığımda ilk 50 sayfadan devamını sevip sevmeyeceğimi, bu kitaba kaç vereceğimi biliyordum. Öyle de oldu. Hatta sonunu da böyle güzel beklemiyordum açıkçası.

 Kitabın kapağı orjinaline yakın, en azından aynı format. İç kapak sarı renkli ve kapakta da çayır çimen rengarenk bir görüntü var. İsminde "ölüm" kelimesi geçmese şen şakrat, cıvıl cıvıl bir kitap sanabilirsiniz. Ama öyle değil.

 Kitap, Samantha'nın ağzından anlatılıyor. Samantha son sınıf bir lise öğrencisi. Şimdiye kadarki hayatında Kent dışında hiç doğru düzgün arkadaşı olmayan bir kız iken Lindsay ile tanışıyor ve bir anda her şey değişiyor. Tabi kitap bu kısımda başlamıyor. Kitabın başında Sam, Lindsay, Elody ve Ally okullarındaki "Eros Günü" için gün içinde yaşamayı bekledikleri olayları konuşuyorlar. Sabahtan akşama kadar Sam'in son gününü okuyoruz. Sam size kitabın en başında öldüğünü söylemişti.

İlk başlarda bu bir ceza mı yoksa ödül mü kestirememiştim ancak Sam sürekli olarak öldüğü günü baştan yaşıyor ve o hariç kimse bunun farkına varmıyor. Yaşadığı her gün içinde olduğu hayatla ilgili yeni bilgiler ediniyor, daha önce hiç fark etmediği şeyleri fark ediyor.

Sam ve grubu, okulun tipik havalı kız grubu. Diğerlerini aşağılamaları yanı sıra nerede bir parti varsa oradalar, okulun en havalı erkekleri ile çıkıyorlar vs. Sam size öldüğü günü anlattıktan sonra şöyle diyor:
"Ama parmak doğrultmaya başlamadan size şunu sorayım: Yaptıklarım gerçekten o kadar kötü mü? Ölmeyi hak edeceğim kadar? Bu şekilde ölmeyi hak edeceği kadar?
Yaptıklarım gerçekten başka herkesin yaptıklarından daha mı kötü?
Sizin yaptıklarınızdan daha mı kötü?
Bir düşünün."

Bazı konularda gerçekten bencil olabiliyoruz. Birinin hatalarını yüzüne vurmaktan çekinmiyoruz ama konu kendi hatalarımıza geldiğinde böyle bir suçlamayı kabul etmiyoruz. Kendimize biraz kusursuz gözüyle bakıyoruz ya da hatalarımızı kabullenip "Ne var bu kadar büyütecek?" diyerek karşımızdaki insanların hissettiklerini küçümseyebiliyoruz. Bir günde konuştuğunuz, sevmediğiniz bazen kendinize hakim olamadan laf uzattığınız insanlara bakın. Ya bu sizin son gününüzse? Ya bu son yaptıklarınızla ölecekseniz ve de öyle hatırlanacaksanız?

Bu kitap aslında "Dikkatli ol." mesajı veriyor. Konuşurken, davranışlarını sergilerken dikkatli ol. Bazı hatalar gerçekten kalıcı zararlar bırakıyor. Hele de bizim gibi gelişme, karakterini bulma çağındaki genç bireyler için dışarı baskısı büyük önem taşıyor. Bazen yaşadığımız olaylar sanki bir bebeğin yüzündeki yara gibi oluyor, iyileşiyor ama o minik izi hayatı boyunca üstünde taşıyor.

Sadede gelecek olursam, kitabı delicesine sevdim. Ölü bir kızı okuyor olabilirsiniz ama yazar bu durumda sizi kasvetli bir havaya sokmuyor, aksine kullandığı dil öylesine sıcak ki.

Her karakteri sevdim, hepsi büyük hatalar yaptı (özellikle Lindsay) ama hepsini çok sevdim. Ama favorim Kent. Ben aşık oldum sanırım kendilerine...

Kitap için iki şarkı seçtim, birisi Sam ve arkadaşlarının hayatını özetliyor. Eğlenceli ve deli dolu. Bir diğeri ise ölümün getirisi aslında.

PopSugar Reading List'te (bayadır lafını açmıyorum çünkü evin içinde kaybetmiştim jkfdhgj) bu kitap için a book with a love triangel diyeceğim. Keskin hatlı bir aşk üçgeni var bence, belli bu.

Bir sonraki yorumda görüşürüz!

Öyle sevimli ve normal ki. Kaşmir kazaklar giyen, çengel bulmaca çözme konusunda çok iyi olan ya da keman çalan veya aşevlerinde gönüllü olarak çalışan bir kızı hak ediyor. İyi, normal, dürüst birini. Midemdeki ağrı oraya bir şey hapsolmuş, içimi kemiriyormuş gibi şiddetleniyordu. Asla ona layık olamam. Sonsuza dek aynı günü yaşasam bile ona layık olamam.


"Belki de kaybettiğimiz zamanı telafi ediyorumdur." Hafifçe sekerek ondan geri geri uzaklaşmayı sürdürüyorum.
"Ben ciddiyim." diyor. "Neden ben?"
Kent'in karanlıkta elimi tutuşu, beni ayışığıyla aydınlanan odalardan geçirişini hatırlıyorum. Sesinin beni ninni gibi uyutuşunu,dalga gibi taşıyıp götürüşünü düşünüyorum. Yüzünü ellerimin arasına alıp dudaklarını benimkilere değdirirken zamanın duruşunu düşünüyorum.
"İnan bana." diyorum. "Senden başkası olamaz."









Kitaba puanım: A++


5.20.2015

1

Trendeki Kız- Paula Hawkins




Orjinal Adı: The Girl on the Train
Sayfa Sayısı: 360
Türü: Gerilim (?)


Çevrildiğini duyar duymaz merakla beklediğim, hem yurtdışı kapağına hem de İthaki'nin tasarımına aşık olduğum kitap... Biraz uzatmalı da olsa elime ulaştı ve okudum. Aslında şu an ne hissettiğimi tam bilmiyorum.

Genelde bir kitaba bu kadar bağlanmam ya da ne bileyim, delicesine okumayı istemem ama Trendeki Kız'da beni çeken bir şeyler vardı.

Bitti, hala bunları hissediyor muyum emin değilim.

Ama bir konuda eminim ki, beklentimi yüksek tutmadım. Bir baktım, herkes okuyor, herkes bir fikir beyan ediyor. Sevenler çoğunlukta olsa da bu ilginin abartıldığını düşünenler vardı. Ben sanırım ikisinin arasında bir yerdeyim.

Öncelikle tasarımın ne kadar zekice ve harika olduğundan bahsedeyim. Hem dış cilt hem de iç kapak o kadar güzel ve fotojenik ki, benim gibi yetenek yoksunu biri bile yüzlerce fotoğraf çekmek istiyor ve çektiklerinin de hepsini beğeniyor gibiydi.

Kitabı her gördüğümde heyecanlanmam kesinlikle bununla alakalı. Bir gün kitabım çıkarsa (İçimden bir ses bugünün hiç gelmeyeceğini söylüyor.) kesinlikle böyle görünmesini isterdim.

Eh, gelelim içeriğe. Puntolar tam istediğim boyuttaydı, bunu söylemeden geçemem. Dil, klasik bir çeviri kitabında olduğu gibi. Ağır da değil, basit de. Bazı yerlerde yaptığı benzetmeleri ve aktarımları çok başarılı buldum, bu da Hawkins'i diğerleri arasından sıyıran bir özellik.

Bir de herkes sürekli "Polisiye gerilim severler okuyabilir." diyor. Böylece kitabı okumaya başlarken "Hm, demek ki gizemli işler dönecek, demek ki heyecanlanmam gerekiyor." önyargısına kapılıyorsunuz. Gerilimsever birisi olarak bu kitaba gerilim denemeyeceğinin öncelikle kabul edilmesini istiyorum, lütfen. Geçmişte olan olayların merak edilmesi bir kitabı gerilim kategorisine sokmuyor.

Ben gerilmedim, vallahi bakın. Son 100 sayfada olayı çözmüştüm ve "Eh, peki madem." diyerek okudum. Kendinizi çok büyük bir sır perdesinin içinde bulacağınızı düşünmeyin, zaten karakter sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadarken bazı şeyleri tahmin edebiliyorsunuz.

Kitap Rachel, Megan ve Anna tarafından anlatımların olduğu kısımlar şeklinde ayrılmış. Ana karakter Rachel, nam-ı diğer trendeki kız. Kitap hakkında fikir edinmek isteyenler biliyordur, Rachel her gün trenle bir evin önünden geçiyordur ve evde yaşayan çift ile alakalı bilgiler ediniyor. Daha sonra olaylara dahil olmaya başlıyor falan.

Rachel'dan genel olarak hoşlandım, alkolik bir manyak olabilir ama aldatılmış bir kadındı ve böyle karakterlere hep bir sempatim vardır. Acıma duygusuyla karışık bir sempati duyarım. Megan'dan ve Anna'dan o kadar nefret ettim ki... Ve erkek karakterlerde de pek sevilecek taraf bulamadım. Karakterler genel olarak sevmemenize rağmen bir şeyler size okutuyor ya, bilemiyorum. Sevmeseniz de hak veriyorsunuz. Sevmeseniz de sahipleniyorsunuz. Gerçek hayat da böyle değil mi?

Olay örgüsü çok başarılı bir şekilde işlenmişti. Bir yazarın ilk kitabına göre gayet başarılıydı.

Hala "Gerilim ya resmen gerilim bu kitap." diyenler olacak, arka kapakta da herkes gerilim demiş zaten, içim sıkıldı ljgfdş. Neyse, şarkımı da gerilimcilere özel seçtim, alın bari şarkınız tam olsun dşlfgklf

Şaka maka sevdim ben aslında kitabı ama bir yandan da uyuz oldum, bilemiyorum. Okurken zevk aldım ama, önemli olan da bu.

Zaten ilk cümlesiyle beni esir almıştı. "Her gün önünden geçtiğiniz evlerde aslında neler oluyor?" Bunu görür görmez "Ay gerçekten de, bunu çok düşünürüm biliyor musun?" diyerek sayfayı çevirmiştim. Evet, kitapla konuştum.

PopSugar List şeysini hatırlıyor musunuz? Bence hatırlıyorsunuz. Trendeki Kız için "a book published this year" diyorum, en mantıklısı bu geldi nedense.

Birkaç alıntı bırakıp gideyim. Bu arada artık bir İnstagram hesabım var. Belki takip falan etmek istersiniz bilemiyorum :D

Hala blogda Şu An Okuyorum kısmında Kurtlara Söyle Eve Döndüm duruyor, bence ona başlayayım artık. Bir sonraki yorumda görüşürüz!

Bir geçmişiniz olduğu insanlar sizi bırakmıyordu ve ne kadar çabalarsanız çabalayın, kendinizi kurtaramıyor, özgür kalamıyordunuz. Belki de bir süre sonra çabalamaktan vazgeçiyordunuz.


Hayat bir paragraf değil, ölüm de bir parantez.


5.18.2015

0

Blog Turu- Uykusuz/ Ayça Güçlüten



 Yeni turdan herkese merhaba!

 İkinci gün benim için ayrıldı, sizinle yorumumu ve kitap için binbir çeşit şarkı dinledikten sonra titizlikle hazırladığım playlisti paylaşacağım. Aşağıda Rafflecopter çekilişine katılmayı unutmayın!

 Kitabı dışından başlayarak anlatmak istiyorum. Kapağı çok çok çok mükemmel değil mi sizce de? Aylar önce D&R'da gördüğümde kapağına bayılmıştım ve hemen çevirip arka kapağını okumuştum. Öylesine bir D&R gezmemdi, bu yüzden yanımda yeterli parayla gitmediğim için alamamıştım. Alınacaklar listeme eklemiştim, eh kısmet böyle okumakmış :D

 Kitabın arka kapağını okuduğumda genelin gizem gerilim odaklı olduğunu düşündüm. "Sanırım türlü kabuslar görüyor." diye düşünmüştüm, kitap ile karşılaştığımda kapaktaki beyefendi için.

 Bir kitabı okurken istemsiz olarak konuyu, yazım tarzını ya da kurgudaki gidişatı başka bir kitaba benzetirim. Ama Uykusuz? Hayır, hiçbir kılıf uyduramadım ona. Daha önce okuduğum hiçbir kitaba benzemiyordu. Uyku odaklı kurgular okudum ama burada asıl olay uykunun yokluğu. Bu konu ile ilk kez karşılaştım. Yazım tarzı gerçekten yazara özgü, tamamen farklı bir dilde gibi. Anlatılanlar aktarılırken farklı bir yola başvurulmuştu.

 Levent karakteri, uykusuzumuz. Levent'in uyku bozuklukları, eski hayatı ile başlayan kitap çok farklı bir noktada bitiyor. İtiraf ediyorum, son sayfada olan olayı hala anlayamadım. O kimdi, nasıl ve nereden geldi ve ne alakası var gibi binlerce soru dolandı aklıma. Kitabı rafa kaldırmıştım ama sorularım hala kucağımdaydı sanki. İşte böyle kitaplardan çok hoşlanıyorum, düşündürüyor. "İşte bu da bittiii" diyerek rafa kaldırıp bir başkasına geçemiyorsunuz. Kafanızdaki soru işaretlerine yoğunlaşıyorsunuz. Düşündürmek önemli, kendinizi karmaşanın ortasında bulmak ve zor bir labirenti takip ederek 'uyku'yu bulmak istiyorsanız okumalısınız.

 Normalde kitaplarda cümlelerin altlarını çizmekten pek hoşlanmam ama yavaş yavaş bu alışkanlığı da kazanmaya başladım. Bana kalsa ilk 10 sayfada her yerin altını çizecektim. Dün Batu'nun paylaştığı ön okumayı gördüyseniz bana hak verirsiniz. Kitaptan alıntıları mavi kapaklı alıntı defterime not ettim ve çok sayfamı yedi, söyleyeyim :D

 Sizinle en çok beğendiğim alıntıları paylaşmak istiyorum, söylemezsem içimde kalır vallahi.

Çok çirkindi, haddinden fazla. Öyle kusursuzdu ki hatları gerçekliğin nefis bir katliydi

 Bu alıntı aslında çok şey anlatıyor, bakmasını bilene. Kusursuz olanın çirkin olduğunu söylüyor bize. Çünkü aslolan kusursuzluk değil, kusursuzsa gerçeği katletmiş demekti. Siz siz olun bir cinayet zanlısı olmayın.

"Güzel bir şeyler söyle bana."
Ve şaşırdı, gerçekten şaşırdı. Dahası coşkuyla doldu yüreği. Kadın anladı bu halini.
"Artık bir şeyler söyle."

 Bu alıntı beni o kadar etkiledi ki... Bunu İnstagram hesabımda da paylaşmıştım. Bazen birine "Artık konuş." demek istiyorsunuz, "Artık söyle." Keşke söyleseler.

Kadın ise hiç endişeli görünmemişti.
“Korkma. Kötü bir şey olmayacak. İyi şeyler olacak sana. Sigaran var, değil mi?”
Onlar şehri, şehir onları bir duman içinde unuttu.

 Biz de kendimizi bir müzik listesinin içinde unutalım, ne dersiniz?

1) Xu Xu Fang - Noir State Beach


2) Lykke Li - Sleeping Alone


3) Tj and Cait - Home 


4) Tj and Cait - Rise And Fail


5) Olaful Arnalds - This Place is a Shelter


6) Hozier- Arnonist's Lullaby


7) Maximo Park - Brain Cells


8) Woodkid - The Other Side



9) Bat For Lashes - Sleep Alone


10) Fever Ray - If I Had a Heart


11) Lorde - Ribs


12) Zella Day- East Of Eden



13) Broods- Sleep Baby Sleep



Bulut rahatlığında yataklarınızda hiç uykusuz kalmamanız dileğiyle, sonraki yazımda görüşürüz!

Kitaba puanım: A-

4.20.2015

0

Blog Turu- 15 Saniye/ Andrew Gross







  İkinci turumuzdan herkese merhaba! Arkadya Yayınları'ndan çıkmış hem göze hem gönüllere hitap eden 15 Saniye kitabının  turuyla karşınızdayız!

  Vallahi bu kitabı okumaya o kadar çok istiyordum ki, anlatamam. Gruptakiler "15 Saniye için görüşelim mi?" dediğinde "Aaa o kitap benim alınacaklar listemde!" demiştim. Artık tüm tur grubunun benim alınacaklar listeme olan itimadı tam :D

  Bugün turumuzun 5. günü. Hala tam gaz devam ediyoruz ancak benden önce 4 arkadaşımın yorumlarını okudunuz. (İnşallah okudunuz, beni haklı çıkarın :D) Bu yüzden aynı şeylerden bahsetmemeye çalışacağım ve mecburen kısa bir yorum olacak, üzgünüm.

  Kapağa ba-yıl-dım. Rafta gördüğümde o kadar çok dikkatimi çekmişti ki... Daha sonra yazarını gördüm ve bom! O nasıl karizmatik bir yazar :O Dün Sinek Kızı'nın blogunda yazarımız Andrew Gross'u da tanıttı ve sizin için röportajının yer aldığı bir videoyu çevirdik. O kadar hoşuma gidiyor ki o video, sürekli izliyorum resmen.

  Cinayet romanlarını ne kadar çok sevdiğimi blog takipçilerim ve yakın arkadaşlarım iyi bilir. Bu yüzden bu konuda tam bir analizci gibi davranmaya çalışacağım. Tur grubunda benden daha çok cinayet okuyan yok sanırım, diğerleri daha çok fantastik, romantik ağırlıklı kitaplara yöneliyorlar.

  Kitabı okurken aynı zamanda aramızda muhabbet ediyoruz ve ben bir şeyi çok merak ediyordum: Kitabın başında iki ayrı olaydan bahsedildi. Bu olayların arasındaki bağlantıyı merak ediyordum çünkü biliyordum ki kitabın başındaki o iki sayfalık kısa bölüm öylesine yazılmamıştı. Bağlantıyı öğrendiğimde gerçekten şaşırdım, bağlantıda alışılmadık bir şeyden yola çıkılmıştı ama okurken sizi en çok şaşırtacak şey "Ben bu ihtimali nasıl düşünmedim?" demeniz. Sakın hatayı kendinizde aramayın, bu Gross'un size oynadığı bir oyun!

  Kitap boyunca çok fazla dil oyunları ya da yazar kandırmacalarına denk gelmesem de bu "bağlantı" mevzusu tam bir oyun gibiydi. Başta iki farklı olaydan bahsedildiğini söylemiştim ve ikisi de sanki şu an gerçekleşen olaylarmış gibi anlatılıyordu. Yazar bu anlatım tekniğini kullanarak bize oyun oynadı aslında. Yoksa birinin birazcık daha geçmişte olmuş olabileceği belki aklımıza gelirdi!

  Neyse, bence beni anlamadınız :D Çünkü kitabı okumadınız, okuyun bence derin derin bu konu hakkında konuşalım.

  Dil oldukça sade, zaten çeviri kitapların geneli böyledir. Kurgu güzel ancak kategori olarak tam anlamıyla cinayet olduğunu düşünmüyorum. Evet, çok fazla insan öldü, fazlaca cinayet vardı. Ama ana karakterimiz olan Doktor Steedman bakış açısından gidildiğinden dolayı hikaye, daha çok aksiyon gibiydi. Steedman'ın kendini aklama çabası, polislerle olan mücaedelesi...

  Kitap boyunca katili merak etmiyorsunuz. İki olay arasındaki bağlantı için de kitabın sonunu beklemiyorsunuz. Kitabın ortasında birnevi her şeyi çözmüş oluyorsunuz. Artık bir film izler gibi olayların nasıl gelişeceğini, katilin neler yapacağını izliyorsunuz. Aslında bu hoşuma gitti çünkü bu da farklı bir teknik. Genellikle bu tür romanlarda tüm gizem sona kadar korunur ama yazarımız farklı bir şey deneyip size 200 sayfa kadar önceden her şeyi söylemiş. Ama yine de sonunu merak ediyorsunuz, bunu nasıl başardı inanın bilmiyorum!

  Sonunu tahmin etmiştim ve yanılmadım da. O yüzden son sayfaları okurken biraz sıkıntı yaşadım.

  Eh, neyse. Benden de bu kadar olsun o halde. :D Bu tur, videolarımızı bol tuttuk ve bende de sizin için Karo Kızı'nın gözünde 15 Saniye videosu var. Tık tık. :D

  Bu güzel kitabı kazanmak için çekilişe katılabilirsiniz. Hala şansınız var. :D

  Sizin için güzel mi güzel alıntılarımı da en sona ekliyorum ve hoşçakalın diyorum.















4.07.2015

0

Blog Turu - Hayallerim Ruhumu Öpüyordu Yorum ve Tanıtım Videosu




Sayfa Sayısı: 453
Tür: Romantik
Yayınevi: Fenomen Kitap



Arka Kapak
Kalabalıklar içerisinde yalnızlığı seçmeyi, artık bir mükafat gibi değerlendirmeye başlamıştı Kerem. Görünüşte yalnızdı ama onun yıldız dostları vardı 'çatıyuvası'nda. Geceleri gökyüzündeki yıldızlarla adeta arkadaş olmuştu. Hatta "bana yaşadığımız dünyanın tümden bir düş olmadığını kim ispat edebilir" sözlerini kendi kendine vurgularcasına. Ta ki uzaklardan gelen Isabel ilginç bir şekilde hayatına girene kadar. 

Karşı konulamayan bir tutkuyla Isabel'e bağlanan Kerem, Isabel'in aşkına karşılık verip vermediğini bir türlü çözememektedir. Her şey bitti dediği anda, Isabel'in kendisinden kopmk istemeyişi ise Kerem için apayrı bir muammadır. Bu tuhaf hikayenin yol alışıyla sonunda öyle bir sır ortaya çıkacak ki, ortaya çıkan bu sürpriz olgu karşısında, hikayeyi okuyarak eşlik edenler tekrar tekrar düşünecekler ve yüreklerinin atışlarını çok farklı hissedeceklerdir.


 Yorum

İlk blog turumuz ile karşınızdayım! Yorumuma hemen başlayıp sizin için adım adım bazı olgulardan yola çıkarak yorumlamamı yapacağım. (Heyecanı hissettiniz mi?)

Öncelikle konudan biraz bahsedeyim. Her şey Kerem'in çok sevdiği Cahit Abi'sine bazı eşyalarını bırakıp gitmesi ile başlıyor. Bu eşyalardan birisi bir tablo, önü ve arkasında iki farklı resim olan. Bir diğeri ise siyah bir poşet. Siyah poşette Kerem'in yaşadıklarını yazdığı ve Cahit Abi'sine "Eğer istersen bunu insanlarla paylaş." dediği birkaç kağıt parçası var. İşte tam da burada Kerem'in hikayesi başlıyor.

Kerem  40'ını yeni bitirmiş, İstanbul'un işlek bir yerinde bir dükkan işleten esnaf. Kitabın daha ilk sayfalarından, Kerem'in dükkanına girip birkaç kıyafet bakan ve "Tekrar geleceğim." diyen bir kadını görüyoruz ve Kerem'in daha ilk görüşte ona nasıl bağlandığını hissediyoruz. Bu göz alıcı bayanın adı Isabel.

Isabel ile Kerem'in zaman içinde gelişen tuhaf ilişkisi okuyucuyu da Kerem ile birlikte düşünmeye itiyordu. Kerem ile benim kafamda tek ve cevaplanamayan bir soru vardı: "Isabel Kerem'i seviyor muydu?"

İşte bu sorunun cevabını vermek gerçekten çok zordu. Bazı yerlerde "Bak Kerem, resmen karşılık verdi." diyerek Isabel'in onu sevdiğine inansam da bazı yerlerde de "Bence umut yok Kerem… Bırak gitsin ya." demiştim. Aslında yazar bu durumu çok güzel aktarmış bize, "Acaba gerçekten benden hoşlanıyor mu?" diye saatlerce ya da günlerce kafa yorduğumuz kişiler olmuştur.(Kişiler diyerek abarttım mı acaba diye düşünmedim değil hgfhdf) İşte bu kitapta bunun gibi birçok içinden çıkılamaz durum ve içsel karışıklık var.

Vallahi okurken hüzünlenmedim değil. Bir müddet sonra çıldırmış durumdaydım. Isabel'e çok kızdığım oldu, daha sonra tüm o garip davranışlarının sebebini öğrendim.

Yazarın yazım tarzına diyecek sözüm yok aslında. Ne bileyim, eleştirmeye bile dilim varmıyor diyebilirim. Deneyimi ve kendini ifade etmesindeki rahatlığı kalemine yansımış. Bazı yerlerde oldukça kültürlendim diyebilirim. (Mesela en zehirli yılanın adı Afrika mambası imiş sdfdsf)

Her zaman bunu söylemişimdir, romantik ağırlıklı kitaplardan çok da hoşlanmam. Hayallerim Ruhumu Öpüyordu bu tabumu yıktı mı, hayır. Ama en azından zevk alarak ve biraz da merak ederek okudum, benim için de önemli olan bu. Özellikle çok hoş sözlere rastladım ve farklı bakış açılarını da benimseyerek okumak bana birçok şey kattı.

Bir hikayede en önemli noktalardan birisi de diyalog ve karakterlerin gerçek hayata uygunluğudur. Karakterlerin hemen hemen hepsi oldukça gerçekçiydi. Sadece bazı diyaloglarda “Gerçek hayatta böyle bir kelime kullanmazdım” dediğim durumlar oldu. Kerem’in cümleleri biraz daha… Nasıl desem, nostaljik? Evet, biraz… Ama bunu karakterlerin olgunluğuna da veriyorum. Ünlem cümlelerinin sıklığı bazen beni sıksa da Isabel’in Türkçe konuşma zorluğu başka nasıl anlatılabilirdi ki?

Kapaktan tek hoşlanmayan kişi ben olamam, değil mi? Ama lilanın tonu çok tatlı *-*

Eğer şöylece bir toparlama yapacak olursak, kurgu hakkında sevdim/sevmedim diyemiyorum, çünkü romantik kurguların olabilitesi hakkında fazla bir yorum yapamıyorum, dili sanatlı. Türk yazar okumuyorsanız, ki bence hata ediyorsunuz, sanatlı dil size ağır gelebilir.

Kitaba özel şarkım kesinlikleOneRepublic - Counting Stars. Sözleri çok uygun değil mi amaa :D

Bir de sizler için minik bir tanıtım videosu hazırladık. İyi seyirler, bir dahaki kitap yorumumda görüşürüz *-*

Bu arada çekilişe katılmayı da unutmayııın!!





Kitaba puanım: B -

4.01.2015

0

Mart okuma hedefi ve Popsugar listesi


Eveet, ben size dememiş miydin "Koyduğum hedefi yapamam ama olsun." diye?
Mart ayı okuma hedefimin sadece adı kaldığı için Nisan ayının adını hiç böyle bir hedefle kirletmeyeyim dedim. Onun yerine kendime en azından daha çok gerçekleştireceğime inandığım bir liste buldum ama önce bakalım mart hedefimin ne kadarını gerçekleştirmişim:



1) Ya Sonra
Aa, bunu okudum evet :D Yapmış mıyım hedefi, sanki birazcık...

2) Peter Pan Ölmeli
Ay vallahi bunu da okudum ama canımdan can gitti dsfds

3) Gölge ve Kemik
4) Kuşatma ve Fırtına
Bunlar geç gelen kargo kurbanı...

5) Gece Nöbeti
Ben bu kitabı sipariş ettim sanıyordum ama etmemişim, işte böyle bir şaşkınlık.

Şimdi geleliiim yeni hedefeee. Popsugar'ın hazırladığı çok tatlı bir liste var.


Biliyorum, fotoğraf net değil :D 
Popsugar yıl hedefi için madde madde bir okuma hedefi listesi hazırlamış. Ben bunu yeni fark ettim ama "Yaa herkes yılın başından itibaren yapıyor, banane" diyerek 2015te okuduğum kitapları listede işaretledim eheheh.

A book with more than 500 pages - Peter Pan Ölmeli/ John Verdon
A populer author's first book - Ya Sonra/ Musso (Şimdi Musso popüler mi .s.s diyeceksiniz ama adamın kitabı filme uyarlandı bence bir popülerlik göstergesi fdgdf)
A book from an author you love that you haven't read - Oyunbaz/ Wulf Dorn
A book a friend recommended - Dört/ Mustafa Sancak (Lanet olsun o friende)
A book that scares you - Leyleklerin Uçuşu/ Christopher Grange
A book more than 100 years old - Sineklerin Tanrısı/ William Golding
A book that made you cry - Kağıt Kız/ Musso
A book with magic - Locke Lamora'nın Yalanları/ Scott Lynch
A book you started but never finished - Limon Yapraklarının Kokusu/ Clara Sanchez 

Çok eğlenceli değil mi *-* Artık her kitabın yorumunda Popsugar listemde de fosforlu kalem izleri artacak. Bir dahaki yorumda görüşürüz. Bu arada nisanın gelişi ile yenilenen playlist umarım hoşunuza gitmiştir ^^

3.20.2015

0

Film Yorumu - Kuralsız




Eveet, bir kitap blogu olarak uyarlama bir filme yer vermezsem olmazdı.

Öncelikle seriden başlayalım. Okuyalı uzun zaman oldu ama hala aklımda. Uyumsuz serisi bende çok farklı duygular uyandırmıştı ve ilk filmi de beklentilerimi karşılaşmıştı.

Tam bir "fangirl" havası ile Uyumsuz'un ilk seansına gitmiştim. Kuralsız için de aynı şeyi yaptım sayılır; 00.00 seansına istesem de gidemezdim tabi :D

Film güzel ve farklıydı. 3D mükemmel bir şekilde kullanılmıştı, birkaç minik hata dışında. Önceki filme nazaran daha az müzik kullanılmış, oysaki daha iddialı bir soundtrack bekliyordum. Film afişine ise ne kadar bayıldığımı anlatamam.

Gitmeden önce ilk filmi izleyip birazcık son olanları hatırlamanızda fayda var. Yoksa sürekli "Bu nereden gelmişti?" izlenimine kapılıyorsunuz.

Eğer kitabı okumadıysanız, bu yazının devamı sizin için büyük bir spoiler hazinesi niteliğini taşıyacak. O yüzden hemen koşarak uzaklaşın. Filme gidin canlarım :D

Şimdi, sevgili seriyi baştan sona büyük bir merak ve heyecanla okuyan Uyumsuz severler.Film ile ilgili takıldığım bazı detayları sizlerle paylaşacağım.

Her uyarlamada belli kusurlar vardır. Birçok sahne kesintiye uğrar ya da hiç bahsedilmez, bunun nedeni de kitabı bir film süresine sığdırabilmektir. Kuralsız'da yer verilmeyen şeyler, değişime uğrayan birçok şey vardı. Filmi izlemediniz biliyorum ama birkaç ayrıntıyı anlatmazsam öleceğim.

Kitapta beni etkileyen en önemli şeylerden birisi Tris'in  Will'i vurduktan sonra yaşadıklarıydı. Sürekli kabuslar görüyor ve kendisini her zaman suçlu hissediyordu. Onu öldürdüğünden dolayı duyduğu vicdan azabından dolayı kitap boyunca silahı doğru düzgün eline alamıyordu bile, sadece üstünde taşıyordu. Ama görüyorum ki Tris gayet soğukkanlı bir şekilde silahla ateş edebiliyordu. (Bunu zaten fragmanda da görmüş olmalısınız.) Açıkçası benim için böylesine önemli bir detayın filmde kaçırılması kötü oldu.

Simülasyon sahnelerine ba- yıl- dım! Kitaptaki simülasyonlardan biraz daha farklı şeyler izleyeceksiniz ama güzel hazırlanmış. Görsel efektler mükemmel bir şekilde kullanılmış. Kitabı okuyanlar hatırlarlar; Tris bir simülasyonun gerçek olmadığını ağrıyan omzundan anlıyordu. Four dokunduğunda sağ omzu ağrımıştı ama Tris sol omzundan vurulmuştu. (Ya da tam tersi) Tris böylece yaşadıklarının bir hayal olduğunu anlamış ve uyanmıştı. Bu simülasyon uyanışı okuduğumda bana çok çok orjinal gelmişti; biliyorum belki minik bir detaya takılıyorum ama filmde yine böyle bir sahne yoktu.

En çok merak ettiğim sahne Dürüstlük serumu sahnesiydi. Kitapta okurken çok etkilenmiştim ama filmde aynı ışığı göremedim.

Simülasyonlar uygulanırken Tris bir koltukta yatıyordu ve Jeanine ona iğne yapıyordu diye hatırlıyorum. Burada bir platformda dururken ona saplanan yukarından yükselen ucu iğneli kablolar var. Açıkçası bu değişiklik deney sahnelerine ayrı bir hava katmış, o yüzden bu fikri de çok sevdim.

Kitabımızın klasik bir sözü vardır ya; "Cesur ol!" (Be brave!) işte o hepimizi kalbinden vuran şeydi aslında. Kitabı bitirdikten sonra Roth'un teşekkür bölümünde "Son olarak bunu söylemeden yapamayacağım. Cesur olun!" yazısı beni  benden almış, ağlama hissi yaratmıştı. Bu söz, aslında serimizi Uyumsuz yapan şey. Bu repliğin geçtiği bir sahne bende şok etkisi yaratmıştı, filmde aynı sahnede bu replik geçmediği için adeta yıkıldım.

Bazı karakter eksikleri gözüme çarptı. Mesela Edward... Hatırladınız mı bizim Peter'ın gözüne bıçak soktuğu çocuğu? Sanırım kendisini filmde cidden öldürmüşler.

Bu arada posterlerde de gören vardır ve fragmanda da. Evelyn'i bir tek ben mi çok genç buldum?

Sanki filmi beğenmemiş gibi konuşmuşum ama yok yani, çok sevdim. İlk yarıda birazcık sıkıldım gibi oldu ama geçiş sahneleri olmazsa olmaz. Görsel efektler mükemmeldi, yine söylüyorum. Sanki bir düşme sahnesinde havada yüzüyormuş gibi gözüktü ama olsun :D Oyuncular çok başarılıydı. Theo James'ı 3 boyutlu gördüm inanabiliyor musunuz :O Ama bana silah doğrultmak yerine elini falan uzatsa daha çok sevinecektim tabii :D

Bazı yerlerde güldüm, onca gerginliğin arasında komik diyaloglar da vardı. Romantizm yine ön planda, Four'un sınırsız aşkını hissettik.

Yandaş çok çok daha iyi gelecek, bunu hissediyorum. Ancak 2 bölümden oluşacağını duydum, gerçekten artık yapmayın şu hatayı. Monotonlaşıyor filmler.

5 üzerinden 4 diyorum. 1 yıldızım da kitaptaki beklentilerimden dolayı gitti. İnsurgent'ın gelişi hayırlı olsun diyorum. Aylardır seni bekliyorduk be!

Şuraya fragmanı bırakıp gideyim o zaman. Filme gidin, zaman kaybetmeyin. Son sahneye hayran kalacaksınız!