3.20.2015

0

Film Yorumu - Kuralsız




Eveet, bir kitap blogu olarak uyarlama bir filme yer vermezsem olmazdı.

Öncelikle seriden başlayalım. Okuyalı uzun zaman oldu ama hala aklımda. Uyumsuz serisi bende çok farklı duygular uyandırmıştı ve ilk filmi de beklentilerimi karşılaşmıştı.

Tam bir "fangirl" havası ile Uyumsuz'un ilk seansına gitmiştim. Kuralsız için de aynı şeyi yaptım sayılır; 00.00 seansına istesem de gidemezdim tabi :D

Film güzel ve farklıydı. 3D mükemmel bir şekilde kullanılmıştı, birkaç minik hata dışında. Önceki filme nazaran daha az müzik kullanılmış, oysaki daha iddialı bir soundtrack bekliyordum. Film afişine ise ne kadar bayıldığımı anlatamam.

Gitmeden önce ilk filmi izleyip birazcık son olanları hatırlamanızda fayda var. Yoksa sürekli "Bu nereden gelmişti?" izlenimine kapılıyorsunuz.

Eğer kitabı okumadıysanız, bu yazının devamı sizin için büyük bir spoiler hazinesi niteliğini taşıyacak. O yüzden hemen koşarak uzaklaşın. Filme gidin canlarım :D

Şimdi, sevgili seriyi baştan sona büyük bir merak ve heyecanla okuyan Uyumsuz severler.Film ile ilgili takıldığım bazı detayları sizlerle paylaşacağım.

Her uyarlamada belli kusurlar vardır. Birçok sahne kesintiye uğrar ya da hiç bahsedilmez, bunun nedeni de kitabı bir film süresine sığdırabilmektir. Kuralsız'da yer verilmeyen şeyler, değişime uğrayan birçok şey vardı. Filmi izlemediniz biliyorum ama birkaç ayrıntıyı anlatmazsam öleceğim.

Kitapta beni etkileyen en önemli şeylerden birisi Tris'in  Will'i vurduktan sonra yaşadıklarıydı. Sürekli kabuslar görüyor ve kendisini her zaman suçlu hissediyordu. Onu öldürdüğünden dolayı duyduğu vicdan azabından dolayı kitap boyunca silahı doğru düzgün eline alamıyordu bile, sadece üstünde taşıyordu. Ama görüyorum ki Tris gayet soğukkanlı bir şekilde silahla ateş edebiliyordu. (Bunu zaten fragmanda da görmüş olmalısınız.) Açıkçası benim için böylesine önemli bir detayın filmde kaçırılması kötü oldu.

Simülasyon sahnelerine ba- yıl- dım! Kitaptaki simülasyonlardan biraz daha farklı şeyler izleyeceksiniz ama güzel hazırlanmış. Görsel efektler mükemmel bir şekilde kullanılmış. Kitabı okuyanlar hatırlarlar; Tris bir simülasyonun gerçek olmadığını ağrıyan omzundan anlıyordu. Four dokunduğunda sağ omzu ağrımıştı ama Tris sol omzundan vurulmuştu. (Ya da tam tersi) Tris böylece yaşadıklarının bir hayal olduğunu anlamış ve uyanmıştı. Bu simülasyon uyanışı okuduğumda bana çok çok orjinal gelmişti; biliyorum belki minik bir detaya takılıyorum ama filmde yine böyle bir sahne yoktu.

En çok merak ettiğim sahne Dürüstlük serumu sahnesiydi. Kitapta okurken çok etkilenmiştim ama filmde aynı ışığı göremedim.

Simülasyonlar uygulanırken Tris bir koltukta yatıyordu ve Jeanine ona iğne yapıyordu diye hatırlıyorum. Burada bir platformda dururken ona saplanan yukarından yükselen ucu iğneli kablolar var. Açıkçası bu değişiklik deney sahnelerine ayrı bir hava katmış, o yüzden bu fikri de çok sevdim.

Kitabımızın klasik bir sözü vardır ya; "Cesur ol!" (Be brave!) işte o hepimizi kalbinden vuran şeydi aslında. Kitabı bitirdikten sonra Roth'un teşekkür bölümünde "Son olarak bunu söylemeden yapamayacağım. Cesur olun!" yazısı beni  benden almış, ağlama hissi yaratmıştı. Bu söz, aslında serimizi Uyumsuz yapan şey. Bu repliğin geçtiği bir sahne bende şok etkisi yaratmıştı, filmde aynı sahnede bu replik geçmediği için adeta yıkıldım.

Bazı karakter eksikleri gözüme çarptı. Mesela Edward... Hatırladınız mı bizim Peter'ın gözüne bıçak soktuğu çocuğu? Sanırım kendisini filmde cidden öldürmüşler.

Bu arada posterlerde de gören vardır ve fragmanda da. Evelyn'i bir tek ben mi çok genç buldum?

Sanki filmi beğenmemiş gibi konuşmuşum ama yok yani, çok sevdim. İlk yarıda birazcık sıkıldım gibi oldu ama geçiş sahneleri olmazsa olmaz. Görsel efektler mükemmeldi, yine söylüyorum. Sanki bir düşme sahnesinde havada yüzüyormuş gibi gözüktü ama olsun :D Oyuncular çok başarılıydı. Theo James'ı 3 boyutlu gördüm inanabiliyor musunuz :O Ama bana silah doğrultmak yerine elini falan uzatsa daha çok sevinecektim tabii :D

Bazı yerlerde güldüm, onca gerginliğin arasında komik diyaloglar da vardı. Romantizm yine ön planda, Four'un sınırsız aşkını hissettik.

Yandaş çok çok daha iyi gelecek, bunu hissediyorum. Ancak 2 bölümden oluşacağını duydum, gerçekten artık yapmayın şu hatayı. Monotonlaşıyor filmler.

5 üzerinden 4 diyorum. 1 yıldızım da kitaptaki beklentilerimden dolayı gitti. İnsurgent'ın gelişi hayırlı olsun diyorum. Aylardır seni bekliyorduk be!

Şuraya fragmanı bırakıp gideyim o zaman. Filme gidin, zaman kaybetmeyin. Son sahneye hayran kalacaksınız!


3.13.2015

0

Peter Pan Ölmeli - John Verdon





Orjinal adı: Peter Pan Must Die
Tür: Gerilim/ Polisiye
Sayfa Sayısı: 523
Yayınevi: Koridor Yayınları

John Verdon'ın okuduğum ikinci kitabı. Kitapları seri olarak düşünenler var, aynı karakter, farklı suçlar işlense de ben bunu bir seri olarak nitelendirmiyorum. Eğer bir seriyse de ilk kitabını ve son kitabını okudum ve bu durumda da hiçbir kusur göremedim.

Aklından Bir Sayı Tut, beni başlarda sıkmıştı, olaylar çok yavaş ilerliyor ve okuyucu sürekli Dedektif Gurney'in şüpheci ve bitmek bilmeyen bağlantı yaratma çabaları ile baş başa kalıyordu. Daha sonra hikaye beni içine çekti ve nasıl bitirdiğimi anlayamamıştım. Olayların altında beliren hikaye de oldukça ilgi çekiciydi.

Ama Peter Pan Ölmeli... Keşke aynı şeyleri onun için de söyleyebilseydim.

Yine romanlarımızın baş kahramanı Emekli New York Eyalet Polisi Dedektif Gurney (Ayrıca kendisinin ismi David ama genelde 'Dave' şeklinde hitap ediyorlar) ona bir dava ile geldiğinde çiftlik evinde rahatça oturup emekli hayatını doyasıya yaşamak yerine hayatını tehlikeye atarak bir davayı araştırmaya koyuluyor.

Gurney ve arkadaşları artık polis merkezinden ellerini eteklerini çektiklerinde dolayı bilgi alanları çok sınırlı. Bu yüzden üzerinde çalıştıkları vurulma davası ile ilgili fazla bilgi alamıyorlar, kulaktan dolma bilgilerin çok da ötesine gitmiyor bazı şeyler.

Gerçekten doğru düzgün bağlantılarının olmaması, onları olağandışı senaryolara yönlendirebilir ya da duydukları bazı şeylerden yorum çıkarabilirler; bu oldukça doğal bir şey. Ama kitabın ortaları hatta neredeyse sonu (+400 sayfa dolayları) geldiğinde bile hala her şey belirsiz ve birkaç minik bilgiden ileri gidemeyen bir araştırmanın içindeydik. Hala senaryo üretip duruluyor ve koskoca kitapta tek ve basit bir soru üzerine düşünülerek bir türlü cevabı bulunamıyordu.

Daha sonra ne mi oldu? Kitabın son sayfalarında Sherlock(!)'u aratmayan dedektifimiz bir anda olayı çözüverdi. Gerçekten mi?

Bilgi alanları kısıtlı olduğundan dolayı bazı şeyleri uzatmalarını, şüphelerinin artmasını anlıyorum ancak gerçekten, bazı şeyleri bu kadar uzatmaya gerek var mıydı? Bazı şeyleri anlatırken bu kadar ayrıntıya girip kafa karıştırmaya çalıştıktan sonra aslında olayı çok çok basit bir hamle ile çözecekse, bu adam bize neden 500 sayfa bir roman yazmıştı? Bu kadar dallandırıp budaklandırmaya gerek yoktu çünkü gerçekten okurken sıkıldım.

Kitabın ortalarında hayatınıza giren dünyanın en tehlikeli paralı katili, bir keskin nişancı olan nam-ı diğer Peter Pan ile tanışıyorsunuz. Peter Pan, gerçek olması mümkün bir karakterdi ama kitabın sonunda ona olanlarla alakalı kısımları açıkçası kahkaha atarak okudum. Dünyanın en azılı adamı olarak anılan ve kafasında binbir türlü şey dönen adamın kitabın sonundaki davranışı 500 sayfa boyunca anlatılanla nasıl bu kadar tezat olabilirdi?

Bazı kısımlarda Peter Pan'ın geçmişinden bahsedildi. Büyümeyen çocuk... Kısacık boyu ve sıska vücudu ile onu gören bir çocuk olduğunu sanıyor, sesinin tonundan kadın mı yoksa erkek mi olduğu dahi anlaşılmıyordu. Çocukluğu ile alakalı birkaç bilgi edindiğimde bu adamı delicesine merak etmeye başladım, sanırım bu kitabı bitirmemi sağlayan şey bu adamın geçmişini biraz daha öğrenmek istemem, bazı hareketleri neden yaptığını anlamaya çalışmaktı.

Ama birçok gereksiz ayrıntı ve soru arasında asıl öne çıkarılması gereken nokta, yoktu. Peter Pan bir anda geldi, bir anda kayboldu. Herkes "Amaan olay da çözüldü canım!" havasındaydı, sanki John Verdon kitabı yazmaktan en sonunda delicesine sıkılmış ve "Dur ya hemen 10 sayfada finali hallederim." deyip yazmış gibiydi. Kitabın finali berbattı. Böyle kitapları finali merak ettiğim için de okurum ama gerçekten bu nedir?

Sürekli katillerin ve davaların abartılmasından hoşlanmıyorum ve Verdon hep bunu yapıyor. Bu kez katil çok sayıda adam öldürmüştü. (Gerçekten baya çok.) Madem bu kadar azılı bir adamın peşindesin, biraz kork. Bir riske girmeden önce hayatını düşün. Hiçbirini yapmadı.

Dil akıcı diyemeyeceğim aslında. Sade bir dil kullanılmış ve çeviri de oldukça başarılı. Diyalogları okurken sinir krizleri geçirdim sadece. Sürekli Gurney "Nasıl yani?," Ne demek oluyor bu?", "Bir saniye, lütfen tekrar et." gibi ifadeler kullandıkça içim geçti gerçekten. Oysaki karşısındaki kişi durumu tek cümleyle gayet açıklayıcı bir biçimde ifade ederken Gurney, ısrarla bu soruları yöneltiyor ve belki de 2 sayfa sürecek bir diyalog oluyor size 10 sayfa. Gurney'in bu bir türlü söyleneni anlamama tavrı aklıma tek bir açıklamayı getiriyor: Adam bunamış.

Kitabın kapağı çok güzel. Zaten bu adamın tüm kitaplarının kapaklarına aşığım. Yine ortada yazan kelimenin anlamını düşündüm (Mutlaka bir anlamı ve bağlantısı vardır) SUS kelimesinin hikayeyle bağdaşan kısmını hemen 2. sayfada anlıyorsunuz. Ama hemen size söyleyeyim, kitapta bu kısım dışında başka hiç oralardan söz edilmedi. Benim delicesine merak ettiğim kısmınlar bir kez daha hiç geçmedi, anlatabiliyor muyum? İşte kitaba ve yazara olan tüm nefretim bu yüzden.

5. kitabı hiç mi hiç merak etmiyorum. Açıkçası John Verdon kitaplarını artık tamamen hayatımdan çıkardım. Böyle bir hayal kırıklığı olamaz...

Amaa tabiki de alıntılarımı almayı unutmadım. Yazımdan dolayı da spoiler yediğinizi düşünüyorsanız hiç düşünmeyin, berbat arka kapak merak uyandırmak yerine resmen size kitabı özetlemiş. Arka kapakta bahsedilen her şeyi öğrendiğimde ben kitabın 400 - 420. sayfasındaydım.

Sürekli Gurney'e Sherlock denmesine de çok sinirlendim ve dalga geçer bir tavırla güldüm. Lütfen, bu kadar da abartmayın.

Hiçbir zaman sevmesem bile bir kitaba "almayın" diyemiyorum burada. Ama uyarıyorum, sakın ola büyük beklentilerle  başlamayın ve sıkılacaksınız, bunu garanti edebilirim.

Sizi alıntılarla ve özensizce seçtiğim şarkı ile baş başa bırakayım. (Gönül isterdi ki şöyle coşkulu bir Linkin Park şarkısı falan paylaşsaydım ama yok ki kitapta coşkulu bir polisiye ruhu...)

Kitaba puanım: C -

Suç, uyum için acı veren bir açlıktır. İnsanın şiddet duygusunu karşılama, dengesini, tutarlılığını yerine getirme ihtiyacıdır.

Gerçek bir suç mahalli, hiçbir fotoğrafın ya da tanımlamanın yapamayacağı kadar somut, belirgin ve netti. Orada açık gözlerle ve zihinle baktığın zaman birçok sorunun cevabını bulabilirdin.


Davranışlarımla değerlerim arasında bir uyum olmazsa, arada bir boşluk, bir gerginlik kaynağı oluşur. Bu boşluk huzursuzluk, rahatsızlık yaratır.Bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu boşluğu kapatmak isteriz. Şiddetli davranışımızın bedelini ödeyerek o boşluğu kapamak, huzura kavuşmak isteriz.







3.06.2015

2

Öneri Köşesi - Şiir Kitapları



Merhaba, öneri köşemi ilk kez açtım ve hemen hayatımda en çok okuduğum ve sevdiğim türe yer vermek istedim: Şiir.

3 şiir kitabına yer verdim, diğer yazılarımda da bu sayı değişmeyecek.

Şiir özneldir, bazı dizeler kimisini derinlemesine etkilerken kimisi için de anlamsız birer kelime yığınıdır. İşte bu yüzden bana göre, asla bir şiir kitabının eleştirisi olmaz. Şiir her zaman tek ve özeldir. Ben de sizinle birkaç kesit eşliğinde kitaplığımın en renkli köşesinde olan şiir kitaplarımı paylaşmak istedim






#1 Attila İlhan - Ayrılık Sevdaya Dahil

İlhan, tanınan üstadlarımızdan. Hepimiz aşikarız. Yaptığı betimlemeler her zaman hoşuma gitmiştir. Genelde şiirlerinde olaydan çok betimlemelere yer verir.


#2 Birhan Keskin - Y'ol

Öncelikle ismi çok alışılmışın dışında gelmişti. Sevmediğimi söyleyemem ama beğenmeden geçtiğim çok sayfa oldu. Kelimelerin bazı harflerini uzatmasını bir türlü anlayamadım, mesela "soooğuuuuk"gibi. Bunun da bir anlamı vardır bence, ben çözemedim gibi. Sizi birkaç kesitle baş başa bırakıyorum yeniden.

 
 


#3 Didem Madak - Ah'lar Ağacı

Vee, en sevdiğimi sona sakladım. Madak'ın yeri bende çok ayrı. Her şiirinde ayrı bir anlam, her benzetmesinde hep bir düşündürücü gülümseme var.

Kadın şairlerin pek tanınmadığını biliyorum, tanınan kadın şairlerin arasında Madak da pek sayılmıyor. Bu beni üzüyor. Herkese - şiir seven sevmeyene- zorla okuttuğum bir kitap.






Geldik bir yazının daha sonuna. Bol kesitli şiir önerilerimdi. Bir dahaki öneri köşemde görüşürüz!

3.02.2015

0

Ya Sonra - Guillaume Musso





Orjinal Adı: Et Apres
Tür: Romantik/ Gizem
Sayfa Sayısı: 336
Yayınevi: Salyangoz Yayınları

Nasıl başlasam bilemiyorum. Sen ne yaptın Musso?

Hayatımın en büyük hayal kırıklıklarından birini yaşıyorum. Oysa Kağıt Kız ne büyük bir şaheserdi... 

Kitaba büyük beklentilerle başladım. Musso dedim, kitap filme çekilmiş Kağıt Kız'dan bile iyidir dedim ama büyük bir hüsran.

Film tadındaydı evet, ama senaryo olarak da kalabilirmiş. Ölüm konusu sürekli gündemdeyken "Belki çok önemli bir hayat dersi veriyordur." diye düşündüm ama hayır, yoktu. Düşündüm, belki bir noktayı kaçırmışımdır diye. Ama hayır, ne bir hayat dersi vardı ne de sizi alıp götüren bir kurgu.

Kitabın kapağında yazan cümleleri aynen aktarıyorum:

Sarsıcı bir gerilim öyküsü... Romantik bir aşk hikayesi... Gizemli bir yolculuğun günlüğü...

Gerçekten mi, sarsıcı bir gerilim mi? Gerilim okumasam inanacağım! Gerilim türüne ait bir şey söz konusu bile değildi. Basit şüpheci yaklaşımlar ve yapılan birkaç takip asla bu öyküyü sarsıcı bir gerilim kategorisine yerleştirmez, burada bir anlaşalım.

Romantik olduğu doğruydu. Doludizgin, bitti sanılan ancak hep derinlerde saklanan bir aşk hikayesi hikayenin asıl temasıydı. Ama çok da inandırıcı bir aşk hikayesi gibi gelmedi bana, bu kadar toz pembe olup birden karanlıklara bürünmemeliydi çünkü bu, onu gerçek dışı yapmaya yetti.

Bölümler tarihlerle ayrılmıştı ve bu sayede kolay geçmişe dönüşler de yer aldı. Bu yönden belki bir "yolculuğun günlüğü" denebilir, bilemiyorum.

Anlatım oldukça basitti. 10 sayfa kadar sadece diyalog okuduğum yerleri biliyorum. Böyle bir durum her zaman sinirimi bozmuştur, bu bir tiyatro metni değil. Bir de yapılan saçma sapan yazım yanlışları beni iyice çıldırttı. Wattpad hikayesi okuyor gibi hissettim.

Başları okurken dedim "Kağıt Kız da az çok böyleydi, demek ki tarzı; zamanla toparlıyor." Bugün çantama attım, okulda okurum diye. O kadar çok boş geçen ders vardı ki, arka sıranın bana verdiği özgüvenle neredeyse bütün derslerde kitabı okudum. (Kimya hariç dfsdad) Okulda okumasam kesinlikle bitmezdi, can sıkıntısından çoktan bırakırdım. Ama boş derste bana oyalanma aracı oldu aslında.

Çok fazla şey söylemek istemiyorum. Alın diyemem, filmini izlemedim ama bence onu izleyin çünkü bire bir yansıtılmışsa güzel bir film çıkmıştır ortaya.

Musso'nun tüm kitaplarını almayı düşünüyordum ama vazgeçtim. Fransa'nın en çok satan yazarı deniyor ama ilk kitabı vasatın da altındaydı. Yine ona olan sevgimi de göz önünde bulundurarak puanlamamı yapacağım. (Torpilli öğretmen)

Genelde kitaplarımı bulutlara benzetiyorum, fark etmişsinizdir. Vallahi bu nası bir bulut, ben de anlamadım...

Minik kesitler ve seçtiğim şarkı ile baş başa bırakayım sizi. Bir sonraki yazımda görüşürüz, minik bir sürprizle!

Kitaba puanım: C+

"Çok sıradan bir hikaye." diye yorumladı avukat.
Goodrich kafasını iki yana sallayarak "Sizden hiç iyi bir doktor olmazdı." dedi. "Her hayat tektir."

Parasızlıktan çok çekmişti. Ancak uzun zaman sonra paranın her şey olmadığın anlamıştı. Paylaşacak biri olmadıktan sonra! Beraber gidecek biri olmadıktan sonra, hiçbir yere gitmenin anlamı yoktu; ona cevap verecek bir ses olmadıktan sonra sessizliğe mahkumdu.


3.01.2015

4

Mart Ayı Okuma Hedefim




Eveet, ne kadar okuma hedefi denen şeyi bir türlü gerçekleştiremesem de yazmak iyi olur diye düşündüm. Böylece tüm ay "Bu bitti, şimdi neye başlasam acaba?" diye düşünmem.

İlk olarak şu an Ya Sonra'yı okuyorum, o biter bitmez okumayı düşündüğüm şey John Verdon'ın son kitabı olan Peter Pan Ölmeli. Deli gibi merak ediyorum, hele de arka kapağını okuduğumdan beri!

Daha sonra Gölge ve Kemik, Kuşatma ve Fırtına'yı okumak için kolları sıvayacağım. Üçüncü kitap da çıktı ama ben siparişi verirken henüz yoktu. Onu ne zaman alırım bilemiyorum ama şimdilik ileriye dönük bir sipariş listem yok. (Aslında hep var ama para biriktiremiyor.)

Daha sonra Tess Gerritsen okumak istiyorum, Gece Nöbeti halen bir köşede duruyor. Annem gördükçe "Bu ne biçim kapak, sen neler okuyorsun böyle." diyor sürekli :D

Bence bu kadarı bana yeter, hatta fazla bile. Martın sonuna doğru acayip yoğun olacağım, bilirsiniz şu sınav haftalarını. Ayrıca bir de sürpriz bir kitap her an listeme girebilir. (Ne sürprizi acaba :D)

Sürpriz dediğime bakmayın, yeni açtığımız blog turundan bahsediyorum. Artık benim için bir ailenin üyesi olmanın zamanı gelmişti. Blog turu sayfamıza buradan ulaşmanız mümkün, Karo Kızı olarak karşınızdayım. İskambil Kartları için: https://www.facebook.com/iskambilkartlariblogtur?fref=ts

Durun, adam gibi bir liste yapalım :D Döner döner bakarım artık ben buraya.

Cansu'nun  mart hedefi
1) Ya Sonra
2)Peter Pan Ölmeli
3)Gölge ve Kemik
4)Kuşatma ve Fırtına
5)Gece Nöbeti

Vallahi bunları bitirirsem gerçekten bana bir alkış :D Görüşmek üzere! İlkbaharın gelmesi ile yenilenen  playlistimin keyfini çıkarın ^^