2.19.2015

0

Sineklerin Tanrısı - William Golding






Orjinal Adı: Lord of the Flies
Tür: Klasik
Sayfa Sayısı: 261
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

"Yapabileceğimiz en doğru şey, bizi kurtarmalarını sağlamak."
Kurtarılmanın ne olduğunu anımsayabilmek için, Jack'in bir saniye düşünmesi gerekti.

Bir klasiği beğenmediğinizde, sorunun sizde olup olmadığını hiç enine boyuna düşündünüz mü?

Sineklerin Tanrısı'na büyük bir heves ve beklentiyle başlamıştım. Ancak ilk sayfalardan itibaren beni sıkmaya başladı, hatta bir yerden sonra bırakmayı bile düşündüm ama sonunu nasıl bitireceğini merak ettiğimden dolayı vazgeçtim.

Kitap; uçak kazası sonucu bir adada mahsur kalan çocukların uyanmaları, birbirlerini bulmaları ve adayı keşfetmek için dolaşmaya çıkmalarıyla başladı. Kitabın arka kapağında okuduğum gibi ana karakterin isimleri Mercan Adası kitabındakiyle aynı: Ralph ve Jack.

Mercan Adası kitabını hatırlatan bu satırları okurken bir yandan gülümsedim. Mercan Adası ilkokula gittiğim sıralar en iyi arkadaşım Zeynep tarafından bana hediye edilmişti, ben de ona Heidi'yi almıştım. (Sonra bu kız Stephen King okumaya başladı ve uçuşan tek boynuzlu atlar bu diyarları terk etti)

Mercan Adası kitabından da kısaca bahsedecek olursam (Tabi hatırladığım kadarıyla) Ralph isimli 14 ya da 15 yaşlarındaki bir çocuk dünyayı gezmek istiyordu ve bu yüzden okyanusa açılan bir gemide işe girmişti. Gemide Jack isimli bir arkadaş da edinmişti ve çok da iyi anlaşıyorlardı. Bir gün denizdeki korkunç bir kasırga sonucu gemileri battı ve çocuklar kendilerini bir adada buldu. Ada mükemmeldi ve adada mahsur kalanlar Ralph ve Jack önderliğinde çok da iyi anlaşılıyordu. Daha sonra kurtuldular tabii.

Gelelim esas kitabımız Sineklerin Tanrısı'na... Ralph ve Jack burada da vardı, adaları da Mercan Adası kadar görkemliydi. Ancak onlar için burası bir cennet olmadı, onlar birbirleri için yaratılmamışlar ve aslında ıssız bir adaya birlikte düşecek son kişilerdi.

Yapılan çatışmalar, koyulan kurallar ve hepsinin hayatta kalmak için yapıldığını anlamayan, laf dinlemeyen bir kuru kalabalık. Şef'in için gerçekten zordu.

Kitapta beni sıkan iki önemli unsur vardı. Birincisi sanırım çeviriden kaynaklanıyor: Çocukların birbirleri ile konuşurken sürekli devrik cümleler kurmaları çok sinirimi bozdu. Aralarda geçen metinler de bazen bu nitelikteydi. Şiirsel bir anlatım mı yakalanmaya çalışılmıştı? Anlayamadım, ama kesinlikle söyleyebilirim ki bundan hoşlanmadım.

İkincisi ise anlatım kusurlarıydı aslında. Bir klasik için "Anlatım kötüydü." demek içimden gelmiyor ama bazı yerlerde anlatılmak istenen o kadar üstü kapalıydı ki; karakter bir anda ayaklandı da koştu mu hala yerde mi, gökten bir şey mi indi yoksa ateş mi söndü de böyle diyorlar diye düşünmekten kafayı yedim. Neler olduğunu anlamadan birkaç sayfa okuduğumu biliyorum. Kafamda tonlarca soru işareti vardı ve verilmek istenen asıl mesajı bir türlü alamadığımı hissettim. Klasiklerin en önemli tarafı herkesce kabul edilen birtakım hayat dersleri vermesidir.

Kitap bittikten sonra kafamı kaldırıp "Bu ne biçim son!" dedim. (kldfgf) Aslında belli olan bir sondu ama o kadar yavan bitti ki... Son cümleleri okurken nefesim kesilmedi, kafama bir şey düşmüş gibi olmadım ya da "Hayır bitiyor, bitiyor, bitme!" diye haykırmadım kendi kendime.

Daha sonra yaklaşık 10 sayfa yazılmış bir makale gördüm kitabın sonunda. Çevirmen Mina Urgan'a aitti. Sesimi hiç duymayacağını biliyorum ama gerçekten teşekkür ederim. Öylesine aydınlatıcı olmuş ki... Kafamdaki soru işaretlerini bir bir yanıtladı. Verilmek istenen mesajı algıladım ve mutlu oldum. İşte o yazıyı okuduktan sonra kitap benim için daha da anlamlı geldi.

Eğer sizin de eski zamanlarda yazılmış eserlere ilginiz varsa (Gerçi 1954 yılı ne kadar eski, tartışılır) okuyun derim. Bir mola kitabı olarak görebilirsiniz, anlayamadığınız noktalar belki olabilir ama olay örgüsü bakımından basit bir kitap olduğundan sizi yormaz. 261 sayfa olduğu da göz önünde bulundurulursa gerçekten de bu kitaba bir mola kitabı muamelesi yapabilirsiniz.

Okurken sıkıldığım, bırakmak üzere olduğum ancak daha sonra çevirmenin sözleri ile daha da anlam kazanan  kısımlarıyla sevdiğim kitaplar kategorisine girdi. Mesajı çok sevdim, sırf o mesaj için bunca ödülü ve övgüyü hak ettiğini düşünüyorum.

Bende iz bıraktı mı? Evet. Ama eğer gidip birine kurguda geçen olayları anlatmaya kalksanız "Bu muymuş bu kadar övdüğün şey?" der. O yüzden sadece olay örgüsü olarak değerlendirmeyip, verilen mesajı görebilmek için bakış açısı merceklerinizi biraz daha satır aralarına indirmeniz gerekiyor.

Sineklerin Tanrısı, başta tertemiz olan ama içinde sakladıklarıyla zamanla kirlenen ve içten içe gürleyen bir buluttu. Yağmur yağdırması çok yakındır.

Bu arada da fotoğraf kütüphanenin unutulmaya yüz tutmuş rafıdır, öne sevdiklerim dizili :D Bir sonraki yorumda görüşürüz.

"Birinden korkunca ondan nefret edersiniz ama boyuna da düşünüp durursunuz onu. Kendi kendinizi aldatırsınız; aslında kötü değildir dersiniz. Ama onu görünce, tıpkı nefes darlığına tutulmuş gibi olursunuz, soluk alamazsınız."

Kitaba puanım: B-



0 yorum:

Yorum Gönder